Deneyim


Bisikletle seyahate artık alıştım, gel gelelim başlangıçta işler hiç de yolunda gitmiyordu!

Otobüs, ve trenle yol almaya alışmış olduğum için, bisiklet ile yolculuk yapmayı başlarda yadırgadım. İlk bisiklet turum bir fiyasko idi! Ama her küçük bisiklet yolculuğumun katkıları büyük oldu, ve pedal gücü ile gezmenin kendi temposunu keşfetmeye başladım.

Warmshowers
warmshowers.org, dünya insanlarını ağırlamak
isteyen herkese önerebileceğim bir site.
Bisiklet ile uzun yolculukların mümkün olduğunu öğrenmemden sonra, warmshowers.org sitesini tanıdım. Warmshowers organizasyonu, yaşadığınız bölgeden geçen uzun yol bisikletçilerini, ister evinizde ağırlamanız, ister bir kahve/bira ısmarlamanız, ister çevreyi gezdirmeniz için, bir buluşma sitesi. Bu siteye kayıt olmayı, herkese tavsiye ederim. Hele kendiniz de uzun bir yolculuk yapmayı düşünüyorsanız, muhakkak bu sistemde yerinizi alın: misafir edeceğiniz yolcuların tecrübelerinden faydalanabilirsiniz. Geçirdiğiniz güzel zaman da yanınıza kar kalır.

Bugüne kadar sayısız gezgini bu sistem sayesinde evimde misafir ettim. Hayallerinin peşinden koşan aktif insanlarla birarada olmak, beni çok etkiledi; dünyayı daha iyi tanımak için yollarda olan bunca insanı görünce, ister istemez bu serüvene katılmak istedim. Çok değişik kültürlerden, ilgi alanlarından haberdar oldum. Son birkaç sene içerisinde yaptığım en faydalı şeylerden biri, bu siteye kayıt olmaktır.

Yunanistan
İlk uzun yolculuğum, geçerlilik süresi dolmak üzere olan Şengen vizemi kullanmak için, Yunanistan’a oldu. Bu yolculuğu öncesinden epey planlamış, Google Maps’tan sayfalarca haritalar basmış, ve yanıma Cengiz Han’ın çadırını döşemeye yetecek kadar çok malzeme almıştım. Planlarım kesin ve keskindi: Cumartesi sabahı trenle Feres’ten Selanik’e gidilecek, ve 3 günde Selanik’ten Türkiye’ye dönülecek!!!.

İşte, bisiklet yolculuklarında, dar kalıplı planlar, hiç de iyi olmayan sonuçlar doğurabiliyor. Kondüktörün, Cumartesi trenine beni bisikletimle bindirmeyeceği de, yola çıkmadan önce hiç aklıma gelmemişti. Peronda 30saniye kadar süren, kondüktörün Yunanca benim Türkçe icraa ettiğimiz tiyatro, trenin kapılarının kapanması, lokomotifin tam gaz Selanik’e basması, ve benim sabahın köründe, elimde bisikletim, peronda kalakalmam ile sona erdi. (Lanet olsun) peki şimdi ne yapacaktım??!?!?!!??!


İlk bisiklet yolculuğum, pek kimseye ilham verecek cinsten değildi

“Eh madem buraya kadar geldim bari rastgele bisiklete bineyim” diyerek, Alexandropoli istikametine hareket ettim (Moralden eser yoktu). Yolda, binemediğim trene o kadar çok küfrediyordum ki, yolculuğun keyfini çıkartmak aklıma gelmedi bile. Sadece bisiklete biniyor olmak için, epey yüksek hızla yol alıyordum (hızımın yüksekliğinin, arkamdan esen rüzgardan olduğunu, sonradan acı bir şekilde anladım). Çok fazla mola vermeden, kısa zamanda Alexandropoli’ye ulaştım. Bu esnada ikinci hatam, yemek saatimi aksatmam olmuştu.

Bisikletin üzerinden sarkan (çantalarım küçük eşyam da fazla olduğu için eşyalarım bohçalarla bagajlara tutturulmuştu) onca malzemenin çalınmasından endişe ettiğim için, bisikleti gözümün önünden ayırmak istemiyor, kentte gönlümce gezemiyordum.



Sonunda bu kadar maceranın bana yeterli geldiğine kanı getirdim, ve dönüş yolculuğuna başladım. 

İşte, Alexandropoli’ye kadar beni uçuran rüzgar, şimdi tam gözüme gözüme giriyor, zaten yolculuk burnumdan gelmişken, bir de hızımı adamakıllı düşürüyordu. Akşam Feres’e yakın bir yerde kamp kurdum, ve tam 14 saat uyudum.  Bir bisiklet seyahatinde, takatim kalmayana kadar pedal basmamın sakıncalarını, o zaman bilmiyordum.

Bilmediğim başka birşey ise, kampçılıktı. Festival tipi uyku tulumumun içinde,  üşüdüm durdum.
Bu maceradan sonra tam 1 sene boyunca hiç bisiklet turu yapmadım.


Çanakkale
23 Nisan (2012) tatiline, 3 günlük Bandırma -> Gönen-> Çan -> Çanakkale seyahatini planladım. Yola yine yalnız çıktım; bu sefer günlük mesafe öngörülerim çok daha gerçekçi idi, ve  zorlanmadan katedebileceğim bir rota çıkarttım.

Yıldız Teknik Üniversitesi Dağcılık Kulübü'ndeki dağcılık eğitimlerine katılıyor olmamın, bu yolculukta faydalarını gördüm: ekipmanımı daha bilinçli seçmiştim, kampım daha profesyoneldi (ton balığı & makarna ile burada tanıştım), artık üşümüyordum. Bu kulübün eğitimleri hayli sert, ve sınırları zorlayıcı. Bundan dolayı, herkese hitap etmiyor (ben eğitimleri bıraktım mesela) - ama kampçılık bilgimi YTÜDAK'a borçluyum. Eylül ve Şubat aylarında  başlayan Başlangıç Eğitimleri'ni, outdoor sporlardan hoşlanıyorsanız tavsiye ederim.

Yine de dönüş yolu için belirli bir zaman zarfında Çanakkale'de olmam gerekiyordu, ve bundan  dolayı, istediğim kadar çok mola veremedim. 

Bir de, bu yolculukta çanta yerleştirmenin önemini gördüm. En büyük sıkıntılarımdan biri, eşyalarımı çantalara sığdıramamaktı - mesela su şişem kasislerde bisikletten düşüyordu - rezalet!

En önemlisi, bu yolculukta biraz daha yavaş seyahat etmenin ne kadar rahatlatıcı olduğuna uyandım. Köy yolları, çobanlarla selamlaşmalar, küçük bakkallar... 


Kaş
Kaş'tan Bodrum'a bisikletle gitme planlarımız, yol arkadaşım Eser'le lastiklerimizin devamlı patlaması dolayısı ile daha ikinci gününde bitti. Alınacak dersler:
1) Yola çıkmadan önce test sürüşü yap.
2) Mevsim şartlarına uygun bir yerde bisiklete bin!!!


Fazla planlı olmak iyi değildir, ama yine de
bir deneme sürüşünden zarar gelmez.


Kapadokya
Kapadokya gezisi, keyifli bir bisiklet turunun  nasıl gerçekleşmesi gerektiğni bana çok iyi öğretti. Normalde 2-3 günde gezilen Kapadokya'yı, arkadaşımla beraber, tam 9 günde gezdik! 

Bu yolculuğun dönüşünde, aileme attım "rapor" maili şöyle idi...

"...Cumartesi sabahi Aksaray'a vardigimizda, bizi koyu bir rüzgar karsiladi. Ilk hedefimiz olan Ihlara Vadisi'ne, yaklasik 40km vardi, ve terminaldeki görevliler, Ihlara yolunun hayli yipratici oldugunu söyleyerek gözümüzü korkuttular. 
Yolun ilk kisminda yokuslar, rüzgar, dar ve kamyonlu yollar, moralimizi hayli bozdu. Benim patlayan lastigim de cabasi! Neyse ki, Aksaray'dan güneye, Ihlara'ya inen belde yoluna sapmamizla birlikte, yolculugun tadi çikmaya basladi: tek tük araç geçiyor, cografya çok güzel, ve rüzgar çok az... Lakin yaklasik 1 saat sonra yagmur baslayinca, hem beslenmek, hem de dinlenmek için durmak zorunda kaldik. Gri bulutlar bizi mahsunlastirdiysa da, yola devam ettik. 

Bu esnada saat 4'e yaklasmisti. Yolun elverissizligi yüzünden, ilk gün için planladigimiz mesafenin ancak yarisini kat edebilmistik, ve Selime Köyü'ne oldukça yaklasmistik.

Aslinda bizim yolculugumuzda dügümün koptugu yer, Selime oldu diyebilirim. Daha köye girmeden, uzaktan gelen elektro-baglama sesi, köyde bir eglence oldugunu bildiriyordu. Köyün girisindeki bir evde, gelinlik bir kiza taze kina yakilmisti. Biz dügün evinin önünden geçerken, içeridekiler de bizi fark ettiler, ve oynamaya davet ettiler. Fazla nazlanmadan, hemen evin bahçesine girdik, ve göbek attik! Bizi davet eden insanlarla sohbet edip büyüklerin elini öptükten (ve çayimizi içtikten) sonra da, yolumuza devam etmeye karar verdik - çünkü zaman iyice ilerlemisti, ve gecelemek için bir yer bulmamiz vakit alacakti. Ancak köyü terketmek kolay olmayacaktı!!! 

Selime Köyü'nün son metrelerinde, yolculugun ilk peri bacalari ve magaralari ile karsilastik! ...Ve tabii ki, kamp yeri arayacagimiza, peri bacalarini kesfetmeye koyulduk. Neden sonra, aklimiza  kampimizi terk edilmis ağılları (mağaralari) barindiran peri bacalarindan birine kurmak geldi.  Biz de plani uygulamaya koyduk; kisa sürede, bizi 2 gece barindiracak olan mağaraya yerlesmistik bile! Mağara yasami çok keyifli: yagmur derdi yok, atmosferi nefis, yasam alani genis...  Hava karardığında biz de yerlesmeyi bitirmis, ve yemek yapmaya koyulmustuk bile. Yemekten sonra, geriye magaranin girisine oturup, sessiz köyü dinlemek, karanligi seyretmek ve sicak çayimizi içmek kalmisti.

Sabaha karsi ezan sesi ile uyaninca, müezzin'in, ezan'dan sonra bir ilahi tutturdugunu fark ettim. Daha önce hiç böyle bir sey duymamistim; asagidaki linkteki ilahinin, sabahin kör sogugunda, vadinin sessizliginde, ezan hoparlöründen yankilandigini hayal edin...

..."




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder