Tebriz, İran'ın en büyük ikinci kenti. Burada 5 gün kaldım - bu kadar uzun süre kaldığım başka bir yer olmadı. Kalışımın uzamasının sebebi iyi - bu kentte çok iyi arkadaşlar edindim.
Kente kamyonla gitmem iyi oldu, hem moralim yerine geldi. Hem de, yolun, bisikletle gitmek için uygun olmadığını, yakinen görmüş oldum. Ourmiyeh Gölü'nün üzerinden geçen yeni köprüyü kullandık (zavallı göl kurumuş, o yüzden gerçek bir köprü sayılmaz bu aslında), ve sonunda Tebriz'in bir banliyösünde, başımın çaresine bakmak üzere kamyondan indim.
Tebriz'in girişinde trafik yoğundu, ama daha kötülerini de görmüştüm. Lonely Planet'ten bulduğum bir otele yerleştim.
Bisiklet, felaket durumdaydı. Jant tellerinden 3-4 tanesi hamur gibi yumuşamıştı. Bagaj demirleri dansöz gibi sallanıyordu - olduğu yerde şöyle bir silkeleyince, bisikletin başı ayrı kıçı ayrı oynuyordu. Hakkari yakınlarında kumda kayıp düştüğümde, arka attırıcı eğilmişti ve birkaç vitesi kaybetmiştim. Lastikler sekiz çiziyordu. İlk iş, 28" jant için ekipmanı olan bir bisikletçi buldum. Ali abi, bisikleti bir inceledi, jantı söktü, lastikleri ve geri kalan ekipmanı elden geçirdi. Keyfim yerindeydi, ama vites sistemini inceleyince, Ali Abi'nin yüzü düştü. Vites mekanizmasını kadroya bağlayan yivler yalama olmuştu, ve attırıcı, sabit durmuyordu. Alüminyum kadroya kaynak şansı da yoktu. Sonunda arka attırıcıyı, çok kuvvetli bir yapıştırıcı ile tutturduk, ama evladiyelik bir tamir olmadığını ikimiz de biliyorduk.
Bu sırada Ali Abi'nin yeğeni Behnam da dükkana damladı, onunla epey sohbet ettik. İran'ın kuzeyi, "Azerbaycan Bölgesi" olarak geçiyor, ve burada HERKES ama HERKES Türkçe konuşuyor. İnsanlar Azeri olmaktan ötürü gurur duyuyorlar, ve bazıları "biz İran'lı değiliz, Azeri Türk'üz" diye altını çiziyor. Dillerimiz birbirine çok benzer, ama bazı farklılıklar yok değil. Bisiklete duçark (ikiteker) deniyor. Sonra orada, "bacağa" "kıç" deniyor. O yüzden "duçark ile kıçlarınız ağrımaz mı?" ya da "kıçlarınız çok kuvvetli olmalı!!" gibi münasebetsiz diyaloglar sık yaşanıyor. Kediye "pişik" deniyor, ve ben çayımı "az rehli" içiyorum! Bölgenin en kuvvetli futbol takımı Traktör, maçlarında "Yaşasın Azerbaycan" tezahüratlarında yer yerinden oynuyor.
Nargilelerimizi içerken, Recep isminde biri de aramıza katıldı, konuşmalarımızı merak etmişti. Konu Muharrem Ayı'na gelince, Recep, beni yakınlardaki bir dergahtaki bir merasime götürmeyi teklif etti. Muharrem döneminde, her gece, hem dergahlarda, hem camii önlerinde, hem de ana caddelerde törenler oluyor, ama o akşama kadar bu törenleri canlı görmemiştim. Sağda solda, Muharrem dönemine özel olarak satılan ağıt Cd'leri, ve işportada her tipini bulabildiğiniz zincirler (kendini dövmek için), bu törenlerin konsepti ile ilgili ipuçları veriyordu.
Behnam ve Mesud, Recep'i sevmişlerdi. Onun peşine takılmam için beni teşvik ettiler. Böylece, birlikte nargileciden çıktık, Recep'in otomobiline atladık, ve dergah binasına geldik. Behnam ve Mesud, tören pek "onlara göre olmadığı" için, bizimle gelmediler....
Tebriz'de, daha doğrusu İran'da gece hayatı nargilecilerden ibaret. Buralara sadece erkekler gidiyor, Alman bir hanım arkadaşımızla bir nargileciye gittiğimiz zaman insanlar çok yadırgamadılar, ama İran'lı bir kadının bu yerlerden birine gitmesi pek görülmüş şey değil. Genç kuşak, bu anlamda kendini kuşatma altında hissediyor.
Mesud ve Behnam, beni günlerce gezdirdiler, bir gece evlerinde kaldım, ve çok iyi arkadaş olduk. Onlar olmasaydı, Tebriz'de bu kadar uzun süre kalmazdım. Elini sıktığım kişi, nargilecinin sahibi Ümit, çok şeker bir çocuk.
Gezdiğim her İran kentinin güzel bir pazarı vardı, ama hiçbiri Tebriz'inki ile boy ölçüşemez. Kilometrelercekare alanı kaplayan bu labirentte, yok yok! Sarraflardan kasaplara, kitapçılardan şekercilere, ayakkabıcılardan halıcılara, ne ararsanız bulabilirsiniz. Pazar öyle büyük ve yön bulmak öyle güç ki, ikinci gidişimde pusulamı da yanıma aldım. Köşebaşlarında çayhanaler, iç avlular, camiiler, kervansaraylar, arada nargileciler...

.JPG)
Tebriz'deki son gündüzümde de bir törene şahit oldum. Bu seferki açık havada idi.
...Artık Tebriz'den ayrılmaya hazırım. Ama yalnız ayrılmıyorum: Ankara'da tanıştığım Alman çift Bruno ve Lina ile buluştuk! Bruno ve Lina karavanları ile seyahat ediyorlar, Hindistan'a gidiyorlar. Birkaç gün beraber takılmaya karar verdik. Bruno ve Lina çok keyifli yol arkadaşı oldular - 6 ay kadar sonra onları İstanbul'da göreceğim!
Aşağıdaki fotoğrafta ise, yanımızdan geçen bir otomobilden, muz ikram edilişini görebilirsiniz.
Bisikletçide işim biterken, Behnam, nargile içmek için ona ve arkadaşlarına katılmamı teklif etti. Ben de onlara takılmaya karar verdim. Tebriz'deki uzun gecemin başlangıcı bu oldu. Behnam, onların otomobilini takip etmemi istedi. O ve arkadaşları Peugeot'larına doluştular, dörtlülerini yaktılar, ben de gidebildiğim kadar hızlı bir şekilde kuyruklarından ayrılmadan, Tebriz trafiğinde otomobili kovalamaya başladım. Nihayet, bir arka mahalledeki nargileciye vardık. Burası Behnam ve arkadaşı Mesud'un sık gittikleri bir müessese.
Recep, Mesud, Behnam, bir de ismini unuttuğum arkadaşımız. |
Behnam ve Mesud, Recep'i sevmişlerdi. Onun peşine takılmam için beni teşvik ettiler. Böylece, birlikte nargileciden çıktık, Recep'in otomobiline atladık, ve dergah binasına geldik. Behnam ve Mesud, tören pek "onlara göre olmadığı" için, bizimle gelmediler....
....Ama asıl geliş amacı, etraftaki kızları kesip birini ayartmaya çalışmak! |
Tebriz'de, daha doğrusu İran'da gece hayatı nargilecilerden ibaret. Buralara sadece erkekler gidiyor, Alman bir hanım arkadaşımızla bir nargileciye gittiğimiz zaman insanlar çok yadırgamadılar, ama İran'lı bir kadının bu yerlerden birine gitmesi pek görülmüş şey değil. Genç kuşak, bu anlamda kendini kuşatma altında hissediyor.
Mesud ve Behnam, beni günlerce gezdirdiler, bir gece evlerinde kaldım, ve çok iyi arkadaş olduk. Onlar olmasaydı, Tebriz'de bu kadar uzun süre kalmazdım. Elini sıktığım kişi, nargilecinin sahibi Ümit, çok şeker bir çocuk.
Gezdiğim her İran kentinin güzel bir pazarı vardı, ama hiçbiri Tebriz'inki ile boy ölçüşemez. Kilometrelercekare alanı kaplayan bu labirentte, yok yok! Sarraflardan kasaplara, kitapçılardan şekercilere, ayakkabıcılardan halıcılara, ne ararsanız bulabilirsiniz. Pazar öyle büyük ve yön bulmak öyle güç ki, ikinci gidişimde pusulamı da yanıma aldım. Köşebaşlarında çayhanaler, iç avlular, camiiler, kervansaraylar, arada nargileciler...
Siyatik ağrılarına iyi geliyormuş. Ben de başkasının yalancısıyım. |
Silvan ve Andres, Hindistan'a bisikletleri ile gidiyorlar. Tanıştığımız akşam beraber güzel bir yemek yedik. Onlarla beraber bir süre gezmek iyi olabilirdi, çünkü tempolarının bana uygun görünüyordu. Ama istikametlerimiz tutmuyordu. Beraber bir fotoğraf çektirmek istedik ve restoran sahibine makinayla bizi çekmesini işaretle rica ettik. Ama restoran sahibi, o ve ailesi ile beraber fotoğraf çektirmek istediğimizi zannetti, ve gelip masamıza oturdu. Ben de onları çektim n'apayım! (blogları. http://teawithaladdin.wordpress.com) Yemekten sonra, hep birlikte sokaklardaki Muharrem gösterilerini izlemeye gittik. Caddelere seyyar hoparlörler yerleştirilmiş, onlarca insan davulları ile tempo tutuyorlar, bazı küçük çocuklar da ellerine tutuşturulan minyatür davullarla bu güruha dahiller. Diğerleri, uzun bir kuyruk olmuşlar, ellerindeki sopalarını davulların temposuyla sallayarak Hz. Hüseyin için ağıt yakıyorlardı. Eskiden sopa yerine kılıç kullanılırmış, ama törende kavga çıkınca problem yaşanıyor diye, şimdilerde herkesin eline sopa tutuşturuluyor . |
Şehri gezmeye devam ettim (sahi kaç gün oldu?).
Her şehirde, her köyde, hatta bazı otobüslerde, sadaka kumbaraları var. Buralarda biriken paranın, yardıma ihtiyacı olanlara dağıtıldığı söyleniyor. Bisikletin ikinci selesine dikkat- çocuklar için. |
Muharrem Ayı'nın en önemli günleri, Aşure, ve Aşure'den önceki gün. Tebriz pazarı bu günlerde insan akınına uğruyor.
İran'a geldiğimi, Tebriz'li arkadaşım Hamed'e haber vermiştim. Hamed o sırada şehir dışındaydı, arkadaşı Ghazale, beni bir gün boyunca Tebriz'de gezdirdi.
Hamed, Ghazale'nin, Tebriz'in en yetenekli fotoğrafçılarından biri olduğunu önceden bildirmişti. "Yetenek" ile ne kastedildiğini, ancak Ghazale'nin çalışmalarını gördükten sonra kavradım.
Bu kız, herhalde oraların en uçuk tiplerinden biri olmalı. Buluştuğumuz zaman onu tanımakta zorluk çekmedim; sadece küçük bir kep takıyordu, ve bu pek karşılaşılan bir şey değil. Önce beraber bir parka gidip piknik yaptık. Ghazale'nin o gün bir fotoğraf çekimi olacaktı (kendisi modellik yapacak!), ve ben de ona katıldım. Birlikte, Tebriz'in en eski ve özel fotoğrafçılarından Hüsseyin Bey'in stüdyosuna gittik - arkadaşı Yelda da bize katıldı. Hüsseyin Bey'in stüdyosu, eski fotoğraflar, objektifler, türlü kitaplarla dolu. Kulaklarımıza İran sanat müziği çalınırken, Hüsseyin Bey hepimizin kucağına birer eski fotoğraf albümü bıraktı, ve Türk kahvesi yapmaya gitti. Albümleri (tabii bize göre tersten) açıp fotoğraflara bakarken, bu kadar özel bir yerin fotoğrafını çekerek, o anki atmosferi piç etmek istemedim. O yüzden Ghalale'nin bir facebook fotoğrafını buraya koymakla yetiniyorum.
Hüsseyin Bey, Ghazale'nin nefis birkaç fotoğrafını çekti, bizim kız da iyi hazırlanmıştı doğrusu. Sonra benim de fotoğraflarım çekildi, ama sanırım bisikletçi formamla epey keko duruyor olmalıydım ki, 3. pozdan sonra pes ettiler. Ghazale ve Hüsseyin Bey'le tanıştığım, ve böyle bir çekime tanık olduğum için çok şanslıyım.
![]() |
https://www.facebook.com/ghazale.ghazanfari , bu kızda iş var! |
Tebriz'deki son gündüzümde de bir törene şahit oldum. Bu seferki açık havada idi.
Muharrem Ayı boyunca, tüm çeşmeler kan kırmızısı akıyor. |
Binlerce insan, Tebriz'in ana caddesinde Hz. Hüseyin için namaz kılmaya hazırlanıyor. Tüm cadde halılarla kaplı. |
...Artık Tebriz'den ayrılmaya hazırım. Ama yalnız ayrılmıyorum: Ankara'da tanıştığım Alman çift Bruno ve Lina ile buluştuk! Bruno ve Lina karavanları ile seyahat ediyorlar, Hindistan'a gidiyorlar. Birkaç gün beraber takılmaya karar verdik. Bruno ve Lina çok keyifli yol arkadaşı oldular - 6 ay kadar sonra onları İstanbul'da göreceğim!
Aşağıdaki fotoğrafta ise, yanımızdan geçen bir otomobilden, muz ikram edilişini görebilirsiniz.
Lina, İran'lı hanımlarla kaynaşıyor. |
Tebriz'den itibaren bir daha bisiklete binmedim... Bisikletle yolculuğun sonu, ama maceranın sonu değil. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder